25 Ağustos 2020 Salı

attila jozsef: düşlerini gece görmeyen şair

 Budapeşte'de doğan Jozsef, zor bir çocukluk ve ilkgençlik geçirdi.Fakir bir ailenin üç çocuğundan biriydi. Babaları küçük yaşta onları terk etmişti, Bu ağır yükün verdiği sorumluluklarla annesi tek başına çocuklarını büyütmek için büyük çabalar harcadı. Attila Jozsef'e bakamayan annesi onu  bir aileye evlatlık verdi ne var ki. Jozsef o ailede şiddete maruz kaldı.Burada yaşadığı zorlukları daha sonra dizelerinde aktarmıştır:

“Oysa ben de çocukluğumda / nedensiz dayak yedim çoğu kez,/ bir tek iyi söz etseler/ yapardım oysa istenen her şeyi. / Biliyordum-annem de uzakta akrabalar da/beni dövenlerse yabancı (…) Özgürlük, gel! Sen bir düzen doğur bana,/iyi sözlerle eğit, bırak oynasın/senin ağırbaşlı oğlun...”
Babasızlık, diz boyu sefalet, umutsuzluk, sürekli korku..


İşte bu dizelerle yaşadığı zulüm ve zorbalığı bizlere anlatıyordu.

Çocuk dünyasını dolduran açlığı, acıyı ve annesinin yüzünü şiirlerinde sıkça dile getirmiştir Attila.

Diğer iki kardeşiyle birlikte, annelerinin çocuklarına bakmak için insanüstü bir çabayla çalışmasına ve sonunda yorgunluktan hasta düşmesine şahit oldu, ve bir aileye evlatlık verildi daha sonra annesinin yanına geldi ve evin geçimini sağlamak için pek çok işte çalıştı. 14 yaşındayken annesini kaybetti, bir yandan yalnızlık annesiz ve babasızlık diğer yandan şizofreni gibi zor bir hastalıkla mücadele ediyordu. yazdığı şiirler yüzünden okuldan atıldı, marto vago isimli üst zümreden bir kıza aşık oldu, kısa süreliğine aşk yaşadılar. bir süre sonra aşk sanrılarıyla ve paranoyak sanrılarla kıvranan jozsef iyice ruhsal olarak bitkin düştü, bir süre akıl hastahanesinde yattı. Sosyalist düşüncelerindeki kişiler bu sanrıları bahane göstererek onu partiden ihraç ettiler..

Birçok kez intihar girişiminde bulunan şair, 31 yaşındayken kendisini bir trenin altına atarak yaşamına son verdi. Daha sonra adına ve anısına intihar ettiği tren garında bir anıt heykeli dikilmiştir.

Şairimizin son dönemde yazdığı şiirler açık ve durudur. İmgeler ve düşünce bileşimleri cesur olduğunca yapıları da sağlamdır. ‘Şiir Sanatı’ adlı böyle bir şiirinden: “Açtım davacı ağzımı, örtmem bir daha. / Duysun yakındığımı Sağduyu./ Gözü üzerimde çağın, hazır yardıma: / Köylünün kafası benimle dolu. / * /Diyorum ki büyümedi insan daha / Öyle sanıyor ama, bilmiyor haddini. / Göz önünde bulundursun hiç olmazsa/ İki büyüğü onu: Us ve sevgi./



tertemiz yürek

ne anam var, ne babam.
ne yurdum var, ne tanrım.
ne beşiğim var, ne kefenim.
ne sevgilim, ne aşkım, ne evim barkım.

tam üç gün var açım,
komadım ağzıma bir lokma.
veririm ömrümün yirmi yılını,
gücümü kuvvetimi, varımı yoğumu.

kim alacak onları? hiç kimse.
şeytan isteyecek onları benden.
bu tertemiz yüreği, bu iyi kalbi
ne diye çalıp öldürmemeli?

alacaklar gelip bir gün beni,
koyacaklar kutsal, karanlık toprağa.
gelecek bir ot uzanacak alacak
şu güzelim yüreğimden gücümü.

çevirenler: a. kadir - asım bezirci




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bir şair vardı: Yesenin

Maalesef kendisi bir ruh hastasıydı, bu kadar lirik şiirlerin çıkmasının sebebi de budur. ruh hastası olmak sapık bir katıl olmak demek deği...